Türkiye Cumhuriyeti Anayasası veya 1961 Anayasası, 9 Temmuz 1961 tarihli referandum ile kabul edilen ve 12 Eylül Darbesi'ne kadar yürürlükte olan anayasadır.
1961 Anayasası, genç subayların yaptığı 27 Mayıs Darbesi'nin ardından, 37 yıllık bir dönemde gelişen politik yaşamın ve özellikle de çok partili siyasi ortamın ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilecek bir anayasaya gerek olduğu düşünülmüştür. Bu anayasanın Soğuk Savaş döneminin genel akışına aykırı olarak özgürlükleri artıran bir anayasa olduğu ifade edilir fakat bazı hukukçular bu görüşe anayasanın getirdiği özgürlükleri kullanmaya imkan verecek mekanizmaların getirilmediğini söyleyerek karşı çıkarlar.[1]
TSK mensubu 38 subay, iktidardaki Demokrat Parti'nin baskıcı politikalarını gerekçe göstererek 27 Mayıs 1960'ta DP iktidarına son vererek yönetime el koydu. 1924 Anayasası ve TBMM feshedildi; cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı ve diğer pek çok kişi tutuklandı.
Ardından Millî Birlik Komitesi kuruldu. Bu komite Anayasa oluşturulana dek geçici yasalar çıkarttı ve hem yasama hem de yürütme yetkileri, bu subayların (23 kişi) oluşturduğu Millî Birlik Komitesi'nde toplandı.
Yetkileri ele geçirmesinin ardından Millî Birlik Komitesi hızla yeni anayasa çalışmalarına başladı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Sıddık Sami Onar başkanlığında çeşitli öğretim üyeleri derhal Ankara'ya getirildi ve İstanbul Komisyonu kuruldu. Bu komisyon, yürütme organını yetkilerini azaltan bir anayasa tasarısı hazırladı ancak bu tasarı çok tepki aldı. Bunun üzerine toplumu daha iyi temsil edecek bir Kurucu Meclis kurulması kararlaştırıldı.[2]
Kurucu Meclis 6 Ocak 1961'de 2 parçadan oluşturuldu: Bir parçası Millî Birlik Komitesi, diğer parçası da TBMM yetkilerine sahip olan Temsilciler Meclisi idi. Bu meclisin üyelerinin bir kısmı çift dereceli seçim sistemi ile; bir kısmı siyasi partilerin vekilleri ile; bir kısmı da gazeteler, barolar, sendikalar, yargı mensupları, öğretim görevlileri ve üniversiteler, gençlik ve esnaf dernekleri, ticaret ve sanayi odalarının temsilcilerinden oluşuyordu.[2]
9 Temmuz 1961'de halkın oyuna sunularak oylamaya katılanların %60.4'ü tarafından kabul edilmiştir. 1961 Anayasası referandumla yürürlüğe giren ilk Türk anayasasıdır. Ayrıca 1961 Anayasası için yapılan bu referandum Türk tarihinin de ilk referandumudur.
Referandum sonucunda yüzde 39 oranında ret oyu, bu anayasanın toplumun tüm kesimlerince benimsenmediğinin göstergesi olarak yorumlandı.[4] Bunun sebepleri arasında şu sebepler gösterildi:
DP'lilerin, bu darbeyi kendi iktidarlarına karşı yapılmış haksız bir darbe olarak görmesi ve bu darbenin ürünü olan yeni anayasayı da benimsememesi.
Anayasa yapım sürecinde CHP ve CKMP partileri aktif rol almışken DP'nin dışlanması.
Demokrat Parti ve ardılı Adalet Partisi, bu anayasadan önce de, sonra da iktidar partisi olmayı başardı. Ancak bu anayasaya dek parlamenter rejimin yetkileri genişti, sonrasında ise bu yetki çeşitli devlet organları arasında paylaştırıldı. Bu yüzden DP'liler kendilerini sınırlandırılmış hissettiler.[5]
Yürütmenin, yönetimin tüm eylemleri, kararları anayasal bir kuruluş olan Danıştay denetimine verilmiştir. Yani TBMM egemenlik hakkını kullanan tek organ olmaktan çıkıp Anayasa'da sözü edilen yetkili organlardan biri olmuştur.
Kişinin temel hak ve özgürlükleri Anayasa ile güvenceye alınmıştır. Temel hakların sınırlandırılmasının ancak Anayasa'nın ruhuna uygun olmak kaydıylave ancak kanun ile yapılabileceği belirtilmiştir.
"Siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmezidirler." hükmü ile ilk kez siyasi partilerden ve çoğulcu yapıdan bahsedilmiştir.
İşçi ve memurlara sendika kurma hakkı ile grev hakkı tanınmıştır. Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur.
1961 Anayasası ilerleyen yıllarda da AP'lilerce benimsenmedi. AP politikacıları sık sık anayasanın değiştirilmesi gerektiğini, mevcut anayasa ile ülkenin yönetilemeyeceğini ileri sürdüler.
Anayasanın özgürlükçü içeriği sayesinde 60'lı yıllar boyunca liberal ve sosyalist fikirler yayılmaya başladı, sendika hareketleri güçlendi. Bu durumdan hoşlanmayan kesimler anayasadan soğumaya başladı. 70'lere doğru siyasi tıkanıklıkların çözülememesi, terör olaylarının artması ile Anayasaya yöneltilen suçlamalar daha da arttı. Bunun üzerine TSK, 32. Türkiye Hükûmeti'ne muhtıra verdi ve hükûmet istifa etti. Ardından partiler üstü bir yönetim kurularak 1961 Anayasası'nda değişikliğe gidildi.
12 Eylül 1980 günü TSK, TBMM'nin görevini yapamaz hâle geldiğini ve ülkede yaşama güvenliğinin kalmadığını gerekçe göstererek 'emir ve komuta zinciri içinde ve emirle' hareket ederek yönetime el koydu. Ardından Millî Güvenlik Konseyi kuruldu.
Millî Güvenlik Konseyi'nin çıkarttığı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun'uyla birlikte 1961 Anayasası'nın yürürlüğü resmi olarak sona ermiştir:
Anayasada TBMM'ye, Millet Meclisine ve Cumhuriyet Senatosuna ait olduğu belirtilmiş bulunan görev ve yetkiler 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren geçici olarak Millî Güvenlik Konseyince; Cumhurbaşkanına ait olduğu belirtilmiş bulunan görev ve yetkiler de Millî Güvenlik Konseyi Başkanınca yerine getirilir ve kullanılır.
Millî Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle, Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak; yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte veya metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer.[9]